28 Ağustos 2011 Pazar

Bir bilene soralım: işletme terimleri ve Adana sorunsalı

Benim durumumu açıklayacak işletme terimi nedir acaba? (cidden merak ediyorum ). Bildiğin gibi şubat-haziran ayları arasında (4 ay ve üzeri) kendime aşırı İstanbul yüklüyorum(sürecin bu kısmı senle aynı :D). Adana'yı unutacak kadar İstanbullu oluyorum, önümü alamayacaklar diye korkuyorum. Tezcanlılığı, aceleyi, ödevleri, kontrollü actionı, çayı, sohbeti... bir hayli abarttığımız zamanlar bu tarihlere denk geliyor. Derken haziran ayı gelip çatıyor, grafiğin en yüksek olduğu noktada Adana'ya dönüyorum. Çorapsız giyilmiş dexter ve şehir içi parmak arası terlik oranı bir anda yükseliyor. 40 derecede makyajı görene kadar  bir tarafım hala İstanbullu.  Ancak asıl Adanalılaşma(evcilleşme de denilebilir) benim için akşamdan kalma yaprak sarmasını gece yiyebilecek lükse sahip olduğum zaman başlıyor. O an anlıyorum ki Adanadayım. Birkaç gün şok halinde geçiyor tabi, uzun süre kalacağımı bildiğimden eve alışma sürecimi istediğim kadar uzatabiliyorum. Ama sonrası... Tabiri caizse resmen rahat batıyor. Tamam ev iyidir, hoştur bir yokuştur ama ama ama... (insan ailesini ve o koruma kalkanını özlüyor tabi) tezcanlılığa alışan bir bünyenin hareket kabiliyeti kısıtlanmamalı bence :D Kısıtlandığında, barış zamanı savaşçı kendisine çatabilir çünkü. En büyük sıkıntılar da bu durumda başlıyor; emekli olmuş devlet memuru  gibi, bir değersizlik hissi, "ben ne işe yararım" düşüncesi falan filan. (Düşe kalka tatilin bu sorunu da atlattık sanırım). Herneyse, aşırı İstanbulluluk halini takiben 3 aylık bir Adana/Memleket süreci işliyor benim için. Birbirinden aşırı bağımsız iki hayat. Suyun öteki tarafına geçmek gibi. Burdayken orası, oradayken burası rüya sanki (3 ay ve üzeri durumlar için geçerli:D).
 İstanbul benim için şu anda "kalır dilimizde yinelenen bir şarkıda/bir okul çıkışında, bir çocuk bakışında/kalır bir kitapta, bir masal perisinde/bir hasta odasında, bir geceyarısında". Çok çok özledim, özlemeye de devam edeceğim gibi görünüyor. Ne yapsak, nasıl etsek??
Galiba bizim için en iyisi Adana'yı İstanbul'da yaşamak. İstanbuldaki hayatımızı var eden o ne de olsa, o yüzden gider gitmez "Adana eğlenceli yaa, bir kebaba gidek" diyişlerimiz. Ayrıca da en komik lise tabiki bizimki :D (Güzin Abla gibi cevap isterim :D)
m.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

azalan marjinal fayda gibi gibi.

hani adana'dan sıkılma süremin 3 sene içindeki azalan grafiği bir 3 sene daha geçerse sıfırla iç içe olacak gibi görünüyor; ama ama buna rağmen her istanbul'a dönüşte vay adana ne kadar güzel, aman adana pek eğlenceli demekten vazgeçmeyen halim ise tam bir sahtekar.


evet adana lisedeyken mükemmeldin, evet en eğlenceli sınıf benim sınıfımdı, evet hala en en yakın arkadaslarım lise arkadaslarım ama adana artık cık'sın yani cık'mışsın benim için.


sıkı can iyi değilmiş efendim 'tezcan'mış asıl iyi olan .istanbul'daki tezcanlı halleri özlemle anma zamanları.afiyet olsun.
h.

replay tuşu ile haşır neşir...

Piyano gibi keman gibi daha batılı melodilere ithafen "alııııp uzaklara götürüyor bu şarkı beniiii" klişesine inat burdayım. Akşamın en güzel saatlerine, en çok yakıştırdığım şarkı :)
Görüntüler zaten harika...

hector'u vurdular.ah vah.


26 Ağustos 2011 Cuma

Okurken altını çizmekten yorulduğum kitaptan "şu durumumuza" uygun bulduklarım.(Dorian Gray'in Portresi/Oscar Wilde)

"Güzellik, yani gerçek güzellik zekice ifadelerin başladığı yerde son bulur. Zeka bir aşırılık halidir ve yüzün kendine özgü uyumunu yok eder. "

" Aslında insanın çevresindekilerden farklı olmaması en iyisi. çirkin ve aptal kişiler bu dünyada daima galip geliyor.çünkü kolayca yerlerine oturur ve oyunu ağızları açık izlerler. zafere dair hiçbir şey bilmiyorlarsa bile en azından malubiyetten de haberleri olmaz."

"İyi olmak, bir insanın bizzat kendisiyle uyumlu olmasıdır. Uyumsuzluk, başkalarıyla uyum içinde olmaya zorlar"

gün gelirmiş ve yılmaz özdil'in yazısı paylaşılacak kadar beğenilirmiş.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18572826.asp